Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

zarar getirmek

  • 1 zarar

    zarar Schaden m, Verlust m;
    zarar çekmek Schaden erleiden;
    zarar etmek Verluste erleiden;
    -e zarar gelmek es entsteht ein Schaden an D;
    zarar getirmek Schaden stiften;
    -den zarar görmek Schaden erleiden durch A, betroffen werden von D;
    zarar verici schädlich;
    -e zarar vermek Schaden zufügen D;
    zarara uğramak Schaden erleiden;
    zararda olmak ÖKON ein Defizit haben;
    -in -e zararı dokunmak jemandem Schaden zufügen;
    -in zararı olmamak v/unp es entsteht kein Schaden;
    zararı yok das schadet nichts, das macht nichts

    Türkçe-Almanca sözlük > zarar

  • 2 getirmek

    ввезти́ внести́ доста́вить нанести́ повести́ поднести́ принести́
    * * *
    1) -i, -e, -den доставля́ть, приноси́ть, привози́ть, приводи́ть (кого-что, откуда куда-л.)

    bir araya getirmek — свести́ вме́сте, собра́ть вме́сте

    arkadaşımı size getireceğim — я приведу́ к вам своего́ това́рища

    aşağısı soğuk, yemeği yukarıya getiriverirsin — внизу́ хо́лодно, обе́д принесёшь наве́рх

    suyu köye dağdan getirmek — провести́ во́ду в дере́вню с гор

    sürüyü köye getirdik — мы пригна́ли ста́до в дере́вню

    2) приноси́ть, доставля́ть (как результат, следствие)

    az gelir getirmek — дава́ть ма́ленький дохо́д

    para getirmek — приноси́ть де́ньги, дава́ть дохо́д

    3) -i, -e доводи́ть (до какого-л. предела); приводи́ть (в какое-л. состояние)

    çöl hâline getirmek — обрати́ть в пусты́ню

    memleketi sömürge hâline getirmek — превраща́ть страну́ в коло́нию

    iyi bir duruma getirmek — привести́ в хоро́шее состоя́ние

    4) назнача́ть на до́лжность

    bakanlığa getirmek — назна́чить на пост мини́стра

    5) приводи́ть (пример и т. п.); предъявля́ть, представля́ть (доказательства и т. п.); выставля́ть (свидетеля и т. п.)

    örnek getirmek — приводи́ть приме́р

    tanık getirmek — выставля́ть свиде́телем, привлека́ть в ка́честве свиде́теля

    6) приноси́ть, влечь за собо́й, вызыва́ть

    buhran getirmek — вы́звать кри́зис

    sefalet getirmek — приноси́ть нищету́

    zarar getirmek — причиня́ть вред, наноси́ть уще́рб; вреди́ть

    7) с именами в дат. п. образует устойчивые словосочетания

    aklını başına getirmek — образу́мить кого

    dile getirmek — заста́вить заговори́ть

    dünyaya getirmek — произвести́ кого-л. на свет, роди́ть

    meydana getirmek — создава́ть, образо́вывать

    Türkçe-rusça sözlük > getirmek

  • 3 kâr

    1. profit. 2. benefit. - bırakmak to yield a profit. - etmek 1. to profit, make a profit. 2. to help, be effective. - gayesi gütmeyen nonprofit. - getirmek to yield a profit. - haddi limit on profits. - hissesi fin. dividend, share of the profits. - kalmak to remain as profit. -ı olmamak not to be up to, not to be equal to: Bu iş herkesin kârı değil. Not everyone is equal to this job. - payı fin. 1. profit margin. 2. dividend, share of the profits. -ına satmak/-la satmak /ı/ to sell (something) at a profit. -ını tamam etmek /ın/ colloq. to murder, kill. - ve zarar/- zarar profit and loss. - zarar cetveli income account, profit and loss statement.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > kâr

  • 4 нести

    I
    1) taşımak; getirmek ( приносить); götürmek ( уносить)
    2) перен. götürmek; getirmek

    нести́ созна́ние в ма́ссы — yığınlara bilinç götürmek

    нести́ с собо́й опа́сность войны́ — savaş tehlikesini beraber getirmek

    3) (мчать, гнать) hızla götürmek; (hızla) sürüklemek; başı zaptolunmamak ( о лошади)

    ло́дку несло́ к бе́регу — kayık kıyıya (doğru) sürükleniyordu

    4) безл., разг. kokusu gelmek; ağzı... kokmak

    несло́ за́пахом ры́бы — balık kokusu geliyordu

    от него́ несёт чесноко́м — ağrı sarımsak kokuyor

    5) безл., перен. burcu burcu... kokmak

    от э́той тео́рии несёт идеали́змом — bu teori burcu burcu idealizm kokuyor

    нести́ обя́занности — görevini yapmak

    нести́ карау́л — nöbet beklemek

    7) görmek; çekmek

    нести́ убы́тки — zarar etmek

    нести́ поте́ри — kayıplar vermek; kayıplara uğramak

    8) разг.

    нести́ вздор / чепуху́ — saçmalamak

    её так и несло́! — kadın açtı ağzını, yumdu gözünü!

    II несов.; сов. - снести́, в соч.

    нести́ я́йца — yumurtlamak

    Русско-турецкий словарь > нести

  • 5 приносить

    несов.; сов. - принести́
    1) врз getirmek; vermek

    принеси́ дров — odun getir

    приноси́ть дохо́д — gelir getirmek / sağlamak

    э́то принесло́ нам побе́ду — bu bize zafer getirdi

    он не принёс свое́й кома́нде ни еди́ного очка́ — takımına bir puan olsun getiremedi

    он принёс кома́нде два очка́ — takıma iki puan sağladı

    ринг принёс ему́ сла́ву — ring ona şöhret sağladı / kazandırdı

    э́тот прыжо́к принёс ему́ второ́е ме́сто — bu atlayış ona ikinciliği kazandırdı

    приноси́ть пользу — yarar vermek / sağlamak, yararı dokunmak

    э́то большо́й по́льзы не принесёт — bu fazla bir yarar sağlamaz

    э́то прино́сит бо́льше вреда́, чем по́льзы — bu, yarardan çok zarar verir

    я́блоня не принесла́ плодо́в — elma ağacı meyva vermedi

    любо́вь не принесла́ ей сча́стья — aşk ona mutluluk getirmedi

    ••

    приноси́ть благода́рность кому-л.teşekkürlerini sunmak

    Русско-турецкий словарь > приносить

  • 6 наносить

    I сов.

    наноси́ть бо́чку воды́ — su taşıya taşıya fıçıyı doldurmak

    II несов.; сов. - нанести́
    1) (водой, ветром) (rüzgar, akarsu, sel) yığmak; bırakmak

    нанесённый ве́тром снег — rüzgarın (getirip) yığdığı karlar

    2) (обозначать, отмечать) göstermek

    наноси́ть что-л. на ка́рту — bir şeyin yerini haritaya işaret etmek

    3) ( причинять) uğratmak

    наноси́ть оскорбле́ние кому-л.birini tahkir etmek

    нанести́ пораже́ние кому-л. — birini yenilgiye uğratmak; birini mağlup etmek

    наноси́ть уще́рб интере́сам кого-л. — birinin çıkarlarını zedelemek; birinin çıkarlarına zarar vermek

    ••

    нанести́ визи́т кому-л.birini ziyaret etmek

    нанести́ кому-л. визи́т ве́жливости — birine nezaket ziyaretinde bulunmak

    Русско-турецкий словарь > наносить

  • 7 scourge

    kirbaç, kamçi; bela, musibet, afet, felaket, dert, kamçilamak, kirbaçlamak; cezalandirmak; büyük zarar vermek, felaket getirmek, aci çektirmek

    English to Turkish dictionary > scourge

См. также в других словарях:

  • halel getirmek — zarar vermek Son nefesine kadar devlet adamı saygınlığına halel getirmeyen böyle bir metanet örneği olmuştu. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bozmak — i, ar 1) Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor. 2) Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak Bir insanın aklını bozabilmesi için evvelce bu aklın mevcut olması lazım gelir. A. Ş.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kirletmek — i 1) Kirli duruma getirmek, pisletmek Madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi. A. Ş. Hisar 2) Küçük veya büyük abdestini yapmak, pislemek Çocuk altını kirletmiş. 3) Kadının ırzına geçmek, namusuna zarar vermek 4) mec.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • altüst etmek — 1) alt yüzünü üst yüzüne getirmek 2) çok karışık duruma getirmek, düzenini bozmak Kimsenin dokunamadığı düzgün kâğıtlarını ben altüst ederdim. H. E. Adıvar 3) zarar vermek, yıkmak Deprem köyü altüst etti. 4) huzursuz etmek, rahatsızlık vermek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bela — is., Ar. belā 1) İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum Kumar, toplum için büyük bir beladır. 2) Büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse Hayatta dipdiri yanmak belasından da kurtulmuştum. Y. K. Beyatlı 3) Hak edilen ceza Allah belasını… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vurmak — e, ur 1) Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2) i Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • KAZA — Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. * Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. * Allah ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi. * Hâkimlik, hâkimin hükmü. * İstemeden yapılan zarar. * Hükmeylemek, hüküm. * Bir şeyi birbirine lâzım… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»